Selim Kılıç2019-08-012019-08-0120151309-6826https://app.trdizin.gov.tr/makale/TVRnNE5ESXhNUT09https://hdl.handle.net/11480/3021Dünya gezegeni, insanla birlikte diğer bütün canlılara ev sahipliği yapmasına kar- şın, insan diğer canlılara kıyasla daha gelişmiş olan biyolojik özelliklerini kullanarak gezegenin bütün kaynaklarına sahiplenmektedir. Bu sahiplenmenin sonucu olarak in- san, ya diğer canlıların yaşam alanlarını yok etmekte ya da onlar için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. İnsanın mülkiyet hırsı, sadece toprakları ve hayvanları eşya konumu- na indirgemekle kalmamış, aynı zamanda insanı da köleleştirecek kadar ileri gitmiştir. Aydınlanma Dönemi, insanın insanı köleleştirmesi anlayışının yıkılması için önemli bir gelişme olmasına karşın, hayvanların konumunda her hangi bir değişiklik olmamıştır. Bilim ve teknoloji, insan ve doğa gibi kavramların toplumsal alanda algılanışında köklü değişiklikler yaşanmasına yol açmıştır. Bu dönemde hümanizm düşüncesi güçlenerek, insan hakları kavramının gelişmesine önemli katkı sağlamıştır. İnsan merkezli anlayış etkisinde şekillenen hukuk sistemi sayesinde, insanın yaşama olanakları ve kalitesi artmıştır. Ancak hayvanlar açısından bunun tersi yönde bir gelişme olduğu söylenebi- lir. Aydınlanma öncesi toplumsal alanda insanların hayvanlara karşı tutum ve davra- nışları, modern dünyanın hukuk sisteminde de varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Günümüzde hayvanlara karşı tutum ve davranışlarımızı belirleyen anlayışın kökleri, Aydınlanma Dönemi öncesi sahip olduğumuz dinsel ve felsefi yaklaşımlarda saklıdır. Aristoteles’in canlı yaşama ilişkin kurmuş olduğu tasarımın Aquinalı Thomas tarafın- dan yorumlanmış şekli modern toplumun hayvanlara karşı tutum ve davranışlarını et- kilemeye devam etmektedir. Bu döneminin hayvan hakları açısından en önemli kaza- nımı, bilim ve teknoloji sayesinde yeryüzündeki bütün canlı yaşamın kuvvetli bağlarla bağlı olduğunun anlaşılmasıdır. Bu sayede toplumsal alanda doğaya yönelik bütüncül bir bakış açısı güçlenebilmiş ve 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra hayvan hakları ko- nusunda çalışmalar artmıştır.Although the World Planet host all living creatures together with human being, human being appropriates the whole planet by using the advantage of his/her ad- vanced biological capacity. As a result of this appropriation, mankind either destroys the living areas of plants and animals, or poses threat to them. The greed of human being has rendered animals and lands as objects, and human being as slave. Enlight- enment Era had contributed greatly to end slavery and to emancipate human being, but it did not improve the situation of animals; it is even worsened. In this era, hu- manist thought had been strengthened by the replacement of traditional institutions by the moderns ones. As a result of all this developments, the quality and means of life for human being have increased, but due to the development of human-centred traditional law, the conditions for animal life have not improved. The behaviour and attitude of human being toward animals before Enlightenment Era has continued in the modern law system too. The interpretation of Aristoteles’s model for bio (life) by Thomas the Aquinom has become a booklet which reflects the attitude and behav- iour of modern society toward animals. By the means of science and technology, the contribution of Enlightenment to animal rights has been to develop the understand- ing that the lives of all kinds in the Earth are closely interrelated to each other.trinfo:eu-repo/semantics/openAccessHukukMODERN TOPLUMDA HAYVAN HAKLARI ÜZERİNE FELSEFİ BİR YAKLAŞIMA Philosophical Perspectives on Animal Rights in Modern SocietyArticle02291121188421