Yazar "Güntürk, İnayet" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 5 / 5
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe ADENOSINE DEAMINASE ACTIVITY IN PATIENTS WITH ANKYLOSING SPONDYLITIS(2022) Güntürk, İnayet; Ersoy, Emre; Seyde, Gonul Seyda; Erşan, Serpil; Sari, İsmail; Yazıcı, Cevat; Köse, KaderAlthough the pathogenesis of ankylosing spondylitis (AS), which is a systemic disease characterized by inflammation, is largely unknown, pro-inflammatory mediators, oxidative stress, and immunity are thought to be involved in the development and the prognosis of the disease. It was aimed in this study to reveal activities of adenosine deaminase (ADA), a cornerstone enzyme in different pathways. Twenty nine AS patients and 16 healthy volunteers were included in the study. Patients were divided into two groups as active and inactive phases. Additionally, the patients were re-grouped according to axial/peripheral involvement. ADA and myeloperoxidase (MPO) activities, and advanced oxidation protein products (AOPP) levels were measured in plasma of the study groups. While the significant increases were observed in AOPP and MPO levels in AS patients compared to the control group, when the patients were divided into subgroups, only ADA was significantly decreased in active patients. On the other hand, there was no significant difference in AOPP, MPO, and ADA levels in groups created according to axial/peripheral involvement. Based on these findings, it is thought that the decrease in ADA levels in AS patients can give an idea about the prognosis of the disease and can be used as an activity marker. Keywords: Adenosine deaminase, advanced oxidation protein products, ankylosing spondylitis, autoinflammation, myeloperoxidase.Öğe Farklı Dozlarda Ekzojen Gonadotropin Uygulamasının Serotonin ve Melatonin Düzeylerine Etkisi(2020) Sari, İsmail; Gümüş, Erkan; Özmen, Esma; Güntürk, İnayet; Erşan, Serpil; Seyde, Gonul SeydaEkzojen gonadotropinler vasıtasıyla ovaryum stimülasyonu (OS) hem üreme biyolojisi ile ilgili deneysel çalışmalarda hem de in vitro fertilizasyon (IVF) ’da yaygın olarak kullanılan bir uygulamadır. Fakat yapılan bazı çalışmalardan elde edilen veriler OS’nin oosit, embriyo niteliği ve embriyogenez süreçlerine çeşitli olumsuz etkilerinin olabileceğine işaret etmektedir. Dolayısıyla, OS prosedürlerinin üreme ve diğer biyolojik süreçlerle olan olası etkilerini inceleyecek kapsamlı çalışmalara ihtiyaç duyulduğu düşünülmektedir. Serotonin ve melatoninin de oosit ve embriyo niteliğinde etkileri olan önemli hormonlar olduğu belirtilmektedir. Bununla birlikte farklı dozlarda uygulanan ekzojen gonadotropin uygulamalarının bu hormonlar üzerine etkisini inceleyen herhangi bir araştırma olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle bu araştırmada farklı dozlarda ekzojen gonadotropin uygulamasının serotonin ve melatonin düzeylerine etkisini fare modelinde incelemeyi amaçladık. Çalışmamızda fareler 5, 7.5, 10 ve 12.5 I.U. Gebe Kısrak Serum Gonadotropin/ İnsan Koriyonik Gonadotropin (PMSG/hCG) uygulamak üzere 4 farklı gruba (n=6) ayrıldı. Ekzojen gonadotropinlerle muamele sonrasında melatonin ve serotoninin düzeyleri çalışma gruplarına ait plazma örneklerinde ELISA yöntemi ile tespit edildi. Melatonin düzeyleri yönünden gruplar arasında anlamlı bir fark belirlenmezken, serotonin düzeyleri yönünden gruplar arasında anlamlı bir farkın olduğu gözlenmiştir. Yapılan grup içi karşılaştırmalarda 7.5 I.U. PMSG/hCG uygulanan grupta diğer gruplara nazaran serotonin düzeyleri yönünden anlamlı bir artışın olduğu saptandı. Sonuç olarak uyguladığımız ekzojen gonadotropin dozlarının melatonin düzeylerini etkilemediği ancak serotonin seviyelerini 7.5 I.U. PMSG/hCG uygulaması sonrasında diğer dozlara göre anlamlı olarak artırdığı anlaşılmaktadır. Daha yüksek ekzojen gonadotropin dozlarının bu hormonlara etkisini hayvanlarda ve insanlarda da inceleyecek ilave çalışmaların üreme biyolojisine katkı sunacağı düşünülmektedir.Öğe Hemşirelik Öğrencilerinde Öz-Yeterlilik Algısı ile Problem Çözme Becerisi Arasındaki İlişkinin Belirlenmesi(2021) Sözen, Kezban Koraş; Güntürk, İnayet; Kuloğlu, NurhanAmaç: Bu çalışmada, hemşirelik öğrencilerinde öz-yeterlilik algısıile problem çözme becerisi arasındaki ilişkinin belirlenmesi amaçlandı.Gereç ve Yöntemler: Tanımlayıcı ve tanımlayıcı tipte olan çalışma11 Şubat - 11 Mart 2019 tarihleri arasında bir üniversitenin sağlıkyüksekokulu hemşirelik bölümünde yürütüldü. Çalışmaya 340 hemşireliköğrencisi katıldı. Verilerin toplanmasında öğrencilerin sosyodemografiközelliklerini sorgulayacak Tanıtıcı Özellikleri BelirlemeFormu, Öz-Etkililik-Yeterlilik Ölçeği ve Problem Çözme Envanterikullanıldı.Bulgular: Öğrencilerin toplam Öz-Etkililik-Yeterlilik Ölçeği puanortalaması 85.71 ±13.45 olarak bulunurken; öğrencilerin ProblemÇözme Envanteri puan ortalaması 90.26 ± 19.72 olarak hesaplandı.Öz-Etkililik-Yeterlilik Ölçeği ile Problem Çözme Envanteri toplampuanı ve alt grupları arasında yapılan pearson korelasyon analizisonucunda orta düzeyde anlamlı ve negatif bir ilişki saptandı.Sonuç: Hemşirelik öğrencilerinin öz-yeterlilik seviyelerinin orta düzeydeolduğu, 1. ve 2. sınıfların 3. ve 4. sınıflara göre daha yüksekolduğu tespit edildi. Öğrencilerin problem çözme becerileri irdelendiğindetoplam puan ortalamalarının orta düzeyde olduğu saptandı.Öz-yeterlilik düzeyleri yüksek olan öğrencilerde problem çözme becerisininde yüksek olduğu tespit edildi.Öğe POSTOPERATİF ATRİYAL FİBRİLASYON GELİŞİMİNİ ÖNGÖRMEDE ALBUMİN / GLOBULİN ORANI ERKEN PREDİKTİF BİR BELİRTEÇ OLABİLİR Mİ ?(2022) Özmen, Rıfat; Güntürk, İnayet; Tunçay, Aydın; Keleşoğlu, Şaban; Yazıcı, Cevat; Özocak, Osman Okan; Taşdemir, KutayAMAÇ: Atriyal fibrilasyon (AF), klinik pratikte yaygın olarak karşılaşılan bir aritmi çeşidi olup açık kalp cerrahisi sonrası da sıklıkla ortaya çıkan iyi tanımlanmış bir komplikasyondur. Postoperatif AF (POAF), koroner arter baypas greftleme (KABG) sonrası ikinci günde en yüksek insidansa sahip olmak üzere 2-4 gün içinde hastaların % 5-40’ında rapor edilmiştir. POAF’ın patofizyolojisi tam olarak anlaşılamamıştır. Bunun en önemli nedeni, patolojiye katılan çok sayıda faktörün gösterilmiş olmasıdır. Bu faktörler, kardiyopulmoner baypas (KPB)’ın non-fizyolojik doğası, enflamatuvar cevap, kardiyoplejik arrest, kardiyak manipülasyonlar, miyokardiyal iskemi-reperfüzyon hasarı ve kullanılan farmakolojik ajanlar olabilir. Albumin ve globulinler, sistemik enflamatuvar sürece katılan iki major serum protein kompanentidir. Serum albumin düzeyi kronik enflamasyonla yakından ilişkili iken, globulinlerin artmış seviyeleri de kronik enflamatuvar cevabın bir belirteci olarak işlev görür ve çeşitli proenflamatuvar sitokinlerin kümülatif maruziyeti yansıtması açısından önemlidir. Bu çalışmada Albumin globulin oranı (AGO)’nın, hem bağımsız olarak hem de POAF gelişimi için öne sürülen diğer risk faktörleri ile birlikte değerlendirilerek, POAF gelişimindeki prediktif öneminin araştırılmasını amaçladık.GEREÇ VE YÖNTEM: Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyovasküler Cerrahi Ana Bilim Dalında 01.01.2018 - 31.12.2020 tarihleri arasında izole KABG cerrahisi geçiren 288 hastanın (62 kadın ve 226 erkek) verileri retrospektif olarak incelendi. Hastaların preoperatif ve postoperatif kan değerleri, bazal karakteristik özellikleri ve intraoperatif parametreleri değerlendirildi. Çoklu regresyon analizi, Backward: Wald metoduna göre yapıldı.BULGULAR: 288 hasta içerisinde . ortanca yaş 63 (56-69) yıl olup AF gelişen grupta ise ortanca yaş, 66,0 (61,2-72,0) yıl (P: 0.003)’dır. POAF gelişme durumlarına göre hastalar gruplandırıldıklarında, iki grup arasında yaş (P: 0.003), total anastomoz sayısı (P:0.004) ve safen ven grefti (SVG) distal anastomoz sayısı (P: 0.006), preoperatif platelet sayısı (P:0.027), kan üre azotu (BUN) (P:0.004), kreatinin (P:0.001) ve postoperatif BUN (P:0.005) değerleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptanırken, preoperatif ve postoperatif AGO değerleri (P: 0,140, P: 0.313) bakımından gruplar arasında istatistiksel açıdan fark olmadığı saptandı. Çoklu regresyon analizindeki Backward: Wald metoduna göre son basamakta, POAF gelişen hastalarda; yaş, preoperatif platelet sayısı, kreatinin seviyeleri, periferik arte hastalığı (PAH) varlığı ve total anastomoz sayısı bağımsız risk faktörleri olarak bulundular.SONUÇ: Bu çalışmada, AGO değerleri ve POAF gelişimi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki tespit edilmedi. KABG uygulanan hastalarda POAF’ın ortaya çıkışında hem genel popülasyonda, hem de ayrı bir alt grup olarak Diabetes Mellitus hastalarında preoperatif kreatinin seviyesi ve platelet sayılarının değerlendirilmesinin önemli olduğu bulunmuştur. Ayrıca, preoperatif kreatinin, yaş, total anastomoz sayısı ve preoperatif platelet sayısı bağımsız risk faktörleridir.Öğe Sisplatin Kardiyotoksisitesinde Oksidatif ve Nitrozatif Stresin Rolü(2020) Güntürk, Ertuğrul Emre; Yücel, Bilal; Güntürk, İnayet; Yazıcı, CevatAmaç: Sisplatin solid organ tümörlerinin tedavisinde yaygın olarak kullanılan, oldukça etkili bir kemoterapötik ajandır. Ancak klinik kullanımını sınırlayan yan etkileri mevcuttur ve bunların arasında kardiyotoksisite son yıllarda özellikle gündeme gelmiştir. Kardiyotoksisite gelişimine katkı sağlayan en önemli mekanizmaların da oksidatif ve nitrozatif stres olduğu öne sürülmektedir. Dolayısıyla kardiyotoksisitenin önüne geçilmesinde antioksidanların kullanımı ön plana çıkmaktadır. Klinikte farklı patolojilerde yaygın olarak kullanılan N-asetilsistein (NAC), doğrudan radikal yakalayıcı olarak ve/veya hücre içi redükte glutatyon düzeylerini artırarak etki gösteren güçlü bir antioksidandır. Bu çalışmada, NAC’ın ratlarda sisplatinle indüklenen kardiyotoksisite üzerine etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Bu amaçla, her grupta sekiz hayvan olmak üzere, ratlar dört gruba ayrıldı: KONT, NAC-250, CP ve CP+NAC. Sisplatin uygulaması intraperitoneal (ip) tek doz, 10 mg/kg rat ağırlığı ve NAC uygulaması ip, ardışık üç gün, 250 mg/kg rat ağırlığı şeklinde yapıldı. Kan örneklerinde CK, CK-MB, İskemi Modifiye Albümin (İMA); doku örneklerinde 4 Hidroksinonenal (4-HNE) ve 3-Nitrotirozin (3-NT) seviyeleri ölçüldü. Bulgular: CP grubunda kontrole göre artan CK ve CK-MB düzeyleri ile kardiyotoksisite gelişimi gösterildi. Yine CP grubunda İMA, 4-HNE ve 3-NT seviyelerinin de arttığı ortaya konuldu. Bununla birlikte sisplatin ile birlikte NAC uygulaması ile tüm parametrelerde anlamlı azalma gösterildi. Sonuç: Sisplatin kardiyotoksisitesi gelişiminde oksidatif ve nitrozatif stresin rol oynadığı; bu toksik tabloyu önlemede, NAC’ın etkili bir kemoprotektan ajan olarak kullanılabileceği söylenebilir.