Yazar "Ayhan, Bayram" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 11 / 11
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Fahreddin al-Razi's Criticism to the Commentaries on 67-68th Verses of Surah al-Anfal(Ataturk Univ, Fac Theology, 2019) Ayhan, BayramThe Battle of Badr is the first battle of Muslim's in which they fought under the leadership of Prophet Mohammad and they took prisoners and get plunder. The details about this battle take part in the all Surah al-Anfal. The events occuring in the pre-war, during war and after the war take over in the cited surah in detail. The main issue that concern to our study is taking prisoner and getting plunders. The mentioned status has been taken in the 67-68th verses of Surah. Many of the commentators say that Prophet Mohammad is the interlocutor of 67th verse because of taking prisoners. Likewise according to most commentators, 68th verse must interprete aiming that the plunders will be allowed and that that if this judgement had not been given, a torment for Muslims' would be sent because of taking plunders. Fahraddin er-Razi handled and criticized two cited comments and similar comments in his tafseer. According to him, The Prophet did not take any prisoners and did not command others to take prisoners. On account of this, he isn't the interlocutor of the 67th verse. The interlocutors of the verse are some of the companions who took prisoners while the battle was going on. Likewise, the comment Muslims would get punished if it isn't plunders would be allowed judgement open the criticism. Because an act cannot be punished before it is prohibited. There isn't any divine or mind-based evidence about taking ransom from prisoner is forbidden by religion. The article aims to examine and analyze the other comments put into words and criticized by Fahreddin al-Razi about the two mentioned verses.Öğe Fahreddîn er-Râzî’nin Enfâl Sûresi 67-68. Âyetlere Dair Yorumları Eleştirisi(2019) Ayhan, BayramBedir Savaşı Müslümanlar’ın Hz. Peygamber (a.s) önderliğinde yaptıkları, ganimet ve esir aldıkları ilk gazvedir. Bu gazveye dair teferruat Enfâl Sûresi’nin neredeyse tümüne teşmil edilmiştir. Söz konusu sûrede savaş öncesi, savaş esnasında ve savaştan sonra yaşananlar tafsilatlı bir şekilde ele alınmıştır. Çalışmamızı ilgilendiren esas konu bu savaşta ele geçen ganimetler ve esirlerdir. Mezkur durum, sûrenin 67 ve 68. âyetlerine konu edilmiştir. Müfessirlerin kâhir ekseriyeti esir alması sebebiyle Hz. Peygamber’in (a.s) 67. âyetteki itâba muhatap olduğu kanaatindedir. Yine çoğu müfessire göre 68. âyet müminlere ganimetin helal kılınacağını, şayet bu hüküm olmasaydı esirlerden fidye almaları sebebiyle müminlere çok büyük bir azabın ineceğini ifade etmişlerdir. Fahreddîn er-Râzî (ö. 606/1210) zikredilen iki yorum ve benzeri yorumları tefsirinde ele almış ve eleştirmiştir. Müfessire göre Hz. Peygamber (a.s) esir almamış ve esir alınmasını emretmemiştir. Dolayısıyla 67. âyetin muhatabı değildir. Âyetin muhatabı ganimet alma düşüncesiyle henüz savaş devam ederken esir almakla uğraşan sahabeden bazılarıdır. Aynı şekilde, müminlere ganimetin helal kılınacağı hükmü olmasaydı müminlerin almış oldukları fidye sebebiyle azaba müstehak olacağı yorumu da eleştiriye açıktır. Zira bir fiilden nehyetmeden ona ceza verilemez. Esirlerden fidye almanın haram olduğuna dair akli veya şer’î herhangi bir delil yoktur. Dolayısıyla söz konusu yorum isabetli görünmemektedir. Makale, söz konusu iki âyete dair dile getirilen ve Râzî tarafından eleştirilen diğer yorumları tahlil ve tavzih etmeyi amaçlamaktadır.Öğe Hilafetin Nass ile Tayini Meselesi(2018) Ayhan, BayramHz. Peygamber’in (a.s) vefatından sonra İslam ümmetinin yüzleştiği en önemli ve etkisi hala devam eden sorunu hilâfettir. Tarihsel süreçte Şia, hilâfet/imâmeti iman konusu yaparak meseleyi daha girift bir hale sokmuştur. Şia’ya göre Hz. Ali’nin hilâfeti nass ile tayin edilmiş bir olgudur ve bunu teyit eden onlarca âyet vardır. Hassaten İmamiyye Şia’sı, Hz. Peygamber’den (a.s) sonra hilâfetin Hz. Ali’nin hakkı olduğunu savunmakla yetinmemiş, Kur’ân’ın birçok âyetini hilâfete ve Hz. Ali’ye inhisar ettirmek gibi bir zorlama te’vile girişmiştir. Bu bağlamda Hz. Peygamber’i (a.s) ve ashabı da zan altında bırakacak yorumlar yapmıştır. Sünnî müfessirler ise hilâfetin herhangi bir âyet yahut hadis ile tayin edilmediğini söylemiş ve Hz. Ali’ye münhasır olduğu şeklinde yorumlanan çoğu âyetin Hz. Ali’ye tahsisle tahdit edilmesini eleştirmiştir. Mamafih, tarihsel vakıanın Hz. Ebû Bekir’in hilâfetinin haklılığını gösterdiğini söylemişlerdir. Hz. Ebû Bekir Hz. Peygamber (a.s) hayatta iken ashaba imamlık yapmış, Hz. Ömer de bu hakikat ile istişhad edip onun hilâfete liyakatini vurgulamıştır. Sünnî müfessirler zikredilen hususların yanı sıra Hz. Ebû Bekir’i tafdil eden âyetler olmasına rağmen Şia’nın onu ve ashabı tahkir ve hatta tekfir etmesini tenkit etmişlerdir. Bu makale, mezkûr olguları tavzih etmeyi amaçlamaktadır. Sünnî müfessirlerin söylemlerinin tarihsel vakıa ve sahih rivâyetler ile mutabık olup olmadığı; Şia’nın mezhep taassubu ile bazı âyetleri anlam dünyasının dışına çıkarmaya çalıştığı ve Hz. Ali’yi tafdil etmeye çalışırken haksız bir şekilde ashabı tahkir ettiği görüşü tahlil edilmeye çalışılmıştır.Öğe KASAS SÛRESİ 38. ÂYET BAĞLAMINDA KUR’ÂNI KERÎM’DEKİ TARİHSEL VERİNİN RASYONEL OLMADIĞI İDDİASI(2018) Ayhan, BayramMuhammed Ahmed Halefullah (ö. 1997) Kur’ân’da mitolojinin varlığının yanı sıra,bazı kıssaların rasyonel tarihi veri içermediğini söyler. Müellife göre bazı kıssalaradair bilgi Yahudiler’den öğrenilmiş, daha sonra Hz. Peygamber’e sorulduğunda iseKur’ân Yahudiler’in zikrettiği muhtevayı aynen aktarmak durumunda kalmıştır. Bumakalede mezkur kanaat Kasas Sûresi 38. âyet bağlamında tahlil edilecektir. Âyet,söz konusu kanaate iki olgu bağlamında muhatap olmuştur. Firavun’un hitap ettiğikişi Hâmân olamaz. Çünkü Kitab-ı Mukaddes’e göre Hâmân Hz. Musa’dan sonrayaşamış bir kişiliktir. İkincisi, söz konusu ayette Firavun Hâmân’dan tuğla pişirerekbir bina yapmasını emreder. Bu bilgi tarihi verilerle uygunluk arz etmemektedir.Çünkü Hz. Musa’nın yaşadığı dönemde Mısır’ın mimari yapılarında kullanılanmalzeme taştır. Muhammed İzzet Derveze (ö. 1984) ayetin tarihsel zemindekirasyonel veriyi değil, Yahudiler’den bilgi alan Mekkeliler’in zihnindeki bilgiyizikrettiği kanaatindedir. Makale özellikle Mısır tarihini ele alan kaynakların tarihselverileri doğrultusunda bu konunun ele alınabileceğini savunmakta ve dolayısıylaiddia edildiği gibi Kur’ân-ı Kerîm’deki tarihsel verinin rasyonel olmadığı iddiasınınyanlışlığını ortaya koymaktadır.Öğe KLASİK MÜFESSİRLERİN BAKARA SÛRESİ 61. ÂYETİNDEKİ “MISR” KELİMESİNİ YORUMLAMA BİÇİMİNİN ÇAĞDAŞ YORUMLARA YANSIMASI(2018) Ayhan, BayramBakara Sûresi’ndetek çeşit yemekten sıkıldıklarını ve toprakta biten sebzelerden istediklerini beyan eden İsrâiloğulları’na Hz. Musa: “Daha hayırlı olanı değersiz olanla mı değişmek istiyorsunuz? O halde herhangi bir şehre/Mısır’a gidin, istedikleriniz oradadır,”(el-Bakara, 2/61)şeklinde cevap vermiştir. Müfessir sahâbîler bu âyette yer alan “mısr/???” kelimesinin kıraatinde farklı tercihte bulunmuşlardır. Medine tefsir medresesinin kurucusu Ubeyy b. Ka‘b (ö. 30/650) ve Kûfe tefsir ekolünün bânisi Abdullah b. Mes‘ud(ö. 32/652) “mısra” formundaki marife kıraati tercih etmiştir. Mekke tefsir medresesinin kurucusu sahabî İbn Abbâs (ö. 68/687), İbn Abbâs’ın talebeleri Mücâhid b. Cebr (ö. 103/721) ve İkrime (105/723); İbn Mes’ûd’un talebesi Katâde b. Diâme (ö. 117/735) gibi tâbiîn müfessirler ise âyetteki kelimeyi “mısran” şeklinde nekre okumuştur. İkinci kıraati kabul eden kahir ekseriyete göre âyetteki “mısr” herhangi bir şehirdir. Hz. Musa İsrâiloğulları’nın masumane isteğine çözüm sunmuştur. Nekre kıraati esas alan bazı müfessirler konuyu ismet perspektifinden değerlendirmiş ve nekre kıraatin peygamberlerin ismetine mutabık olduğunu beyan etmişlerdir. Müfessir sahâbîlere ait marife kıraati kabul eden modern yoruma göre “mısr” maruf Mısır’dır. Bu yorumu tercih eden çağdaş isimlere göre Hz. Musa İsrâiloğulları’nın isteğini kınamış ve “hayırlı olan” ile özgürlüğe, “değersiz olan” ile Mısır’daki köleliğe telmihte bulunmuştur. Makalemizin amacı, bağlamı esas alan, cumhurun tercihine muhalif çağdaşyorumu analizetmektir.Öğe Kur’ân’ın Sosyal Medya Sorumluluğu Bağlamında Yorumlanabilecek Müdahaleleri(2021) Ayhan, BayramTeknoloji çağını yaşayan modern insanlar internetten ve sosyal medyadan büyük oranda müstağni kalamamaktadır. Gerek dünya ölçeğinde gerekse toplumumuzda sos- yal medya kullanım oranlarına dair veriler vakıayı açıkça ortaya koymaktadır. Maka- lenin konusu aktüel bir sorun olan sosyal medya sorumluluğunu ve dezenformasyonu Kur’ân’ın nüzul sürecindeki bazı olaylara müdahalesi bağlamında ele almaktır. Günü- müzde siyasi veya dini saiklerle sosyal medyada hem kişileri hem de toplumun büyük kit- lelerini ilgilendiren konulara dair gerçeği yansıtmayan paylaşımlar kişilerin veya kurum- ların itibarına kastetmeyi amaçlamaktadır. Yanı sıra mahremiyet ihlalleri yapılmakta ve toplumun ahlaki değer yargıları ve yönelimleri değişime uğramaktadır. Daha da tehlikeli olanı ise toplumda çatışma ortamı meydana getirebilecek provokatif paylaşımlara bil- gisiz ve sorumsuzca aracı olunmasıdır. Mezkûr durumların yaşanmaması için bireylerin yapması gereken şey, sosyal medya içeriklerini incelemesi, yetkili kişi ve kurumların ona- yı ile doğruluğunu teyit ettikten sonra paylaşmasıdır. Bu bağlamda çalışmada Kur’ân’ın gerek bireysel, gerekse toplumsal mağduriyetler oluşturabilecek haberlerin paylaşımı konusundaki yaklaşımı ve bazı dönemlerdeki olaylara müdahalesi ele alınacaktır. Kur’ân nüzul sürecinde kendisine inansın ve inanmasın çok büyük kitlelere aynı anda ulaşabilen ilahi bir metindi. Dolayısıyla Kur’ân bir nevi sosyal medya işlevi gerçekleştirmiş ve bu rolü- nü de bazı dönemlerde aktif bir şekilde işlevselleştirmiştir. Bunun yanı sıra Kur’ân toplum- sal hassasiyetlerin zirvede olduğu dönemde bir bilginin/haberin paylaşımı bağlamında sosyal medya sorumluluğuna dair ana umdeler şeklinde değerlendirilebilecek önemli tespitler ortaya koymuştur. Daha da önemlisi, bazı dönemlerde kirli planlarla toplumu manipüle etmek isteyenlere fırsat vermemiş, olayları en şeffaf yönüyle tavzih etmiştir. Bu bağlamda makalede Kur’ân’ın bu yöndeki müdahaleleri aktüel bir okumaya tabi tutula- cak, birey ve toplumların sorumluluklarına dair evrensel mesajları ortaya çıkarılacaktır.Öğe LAFIZLARI BENZER İKİ AYETTEKİ TERKİBİN GENEL KABULE MUHALİF YORUMLAMANIN DEĞERLENDİRMESİ(2018) Ayhan, BayramKur’ân-ı Kerim’in Medenî olan Bakara Sûresi’nin 146. ayeti ve Mekkî olan En‘âm Sûresi’nin 20. ayeti lafzı itibariyle müsavi olup nüzul zamanı ve bağlamları farklıdır. Bakara Sûresi’ndeki ayetin sibak ve siyakı kıblenin Kâbe’ye tahvilini, En‘âm Sûresi’ndekiayetin bağlamı ise şirki konu edinmiştir. Her iki ayet; “Kendilerine kitap verilenler onu evlatlarını bildikleri gibi bilmektedirler.” meâlindedir. Bilinen şeyin mahiyeti konusunda ihtilaf olmakla birlikte; “kendilerine kitap verilenler”in Yahudi ve Hristiyanlar olduğu konusunda müfessirlerin kahir ekseriyeti hemfikirdir. Bazı müfessirler, “kendilerine kitap verilenler”in Kur’ân-ı Kerîm’de Yahudi ve Hıristiyanlar’a mahsus kullanılan kurumsal/ıstılâhi bir terkip olduğu kanaatini beyan etmiştir. Hûd b. Muhakkem el-Huvvârî, Ebu Mansur Muhammed el Mâturîdî (ö.333/946)Muhammedb.Habîbel-Mâverdî(ö.450/1058)ve Muhammed Abdulhak İbn Atiyye (ö. 546/1152) gibi isimler Mekkî olan En’âm Sûresi’ndeki ayette yer alan “kendilerine kitap verilenler”in Mekkeli müşrikler, “kitab”ın da “Kur’ân” olduğu kanaatini izhar etmek suretiyle kurumsal/ıstılâhî anlama ve cumhurun kabulüne muhalif bir yorumda bulunmuştur. Mezkûr isimler ayetteki zamiri bağlam içerisinde şirk olarak anlamlandırmıştır. Makalemizin esas amacı kurumsalanlamavecumhurunkanaatinemuhalif yorumunun isabetli olup olmadığını tetkik etmek; bağlamı ve nüzul zemini farklı olan iki ayetin aynı rivayet ekseninde bağlamından koparılarak anlaşılmaya çalışılmasını tahlil etmektir.Öğe MUHAMMED ESED’İN SAVAŞ-GANİMET İLİŞKİSİNE DAİR APOLOJETİK YORUMUNUN MÜFESSİRLERİN YORUMU İLE MUKAYESESİ VE ELEŞTİRİSİ(2019) Ayhan, BayramMuhammed Esed (ö. 1992) Müslümanların savaşı sadece savunma amacıylayapabileceğini ve esirlerin/ganimetin de sadece haklı bir sebebe binaen yapılmışkıyasıya bir savaşın ürünü olabileceği şeklinde apolojetik bir yorum yapar. Bukanaatle olmalı ki, Bedir savaşı esirleri bağlamında cumhura muhalif ve sosyopolitik iki yorum yapar: Meşru bir savaş olmadan esir alınması yanlıştır; savaşesirlerinin öldürülmesi büyük bir günahtır. Aralarında ihtilaf bulunmakla birliktemüfessirlerin hiç birisi Esed’in yorumuna mümasil bir yorum yapmamıştır. Aksine,esirlerin öldürülmemiş olmasının büyük bir günah olduğunu ifade edenlerçoğunluktadır. Mamafih, haklı bir sebebe dayanılarak girilen savaşın ürünü olmadanesir alınamayacağı yorumu, Bedir öncesinde vuku bulan tarihsel veriler bağlamındaisabetli görünmemektedir. Esirlerin öldürülmesinin büyük bir günah olacağı kanaatiise hem sahih rivayetler hem de müfessirlerin tercih ettikleri yorumlarlamütenakızdır. Makale, Muhammed Esed’in yorumlarını tefsir literatürünü kronolojikbir şekilde tarayarak karşılaştırmalı bir okuma ile tavzih etmeyi amaçlamaktadır.Öğe Neml Suresi 43. Âyeti Bağlamında Sosyo-Psikolojik Bir Tevilin Tahlili(2021) Ayhan, BayramNeml Suresi 43. ayeti Hz. Süleyman’ın huzuruna gelerek iman eden Melike’den bahsederken onun içerisindebulunduğu şartların, hidayeti bulmasına engel teşkil ettiği yönünde bilgi verir. Bu, din psikolojisinde kişinin içindebulunduğu şartların, inancını şekillendirdiğine dair yorumun bir ifadesidir. Melike zekice yorumlar yaparken, şirk gibitemelsiz ve tutarsız bir durumun içerisinde bulunabilmektedir. Zeki ve akıllı olması, bulunduğu şartları aşarak imanaulaşması için yeterli olamamıştır. Fakat hakikate dair bulduğu ilk fırsatta da hidayete ulaşmaktadır. Diğer taraftan,akıllı bir insan olarak tanıtılan başka bir devlet adamı Firavun’un daha kesin ve etkin mucizeleri müşahede etmesinerağmen iman etmediğini görmekteyiz. Benzer durum Hz. İbrahim ve kavmi arasında da vuku bulmuş, bizzat kendileriyanlış bir inanca sahip olduklarını izhar etmelerine rağmen eski inançlarını sürdürmeye devam etmişlerdir. Makale,hidayet-dalalet diyalektiğinde kişinin içerisinde bulunduğu sosyal şartların etkinliğini ve kişinin hakikate ulaşmaisteğinin ve gayretinin sonuca olan etkisini örnekleriyle incelemeyi amaçlamaktadır.Öğe Tefsir Literatürü Bağlamında Allah’ın Sosyal Hayatı Tanzimi Meselesi(2019) Ayhan, BayramAllah?ın sosyoekonomik hayatı tanzimi meselesi öncelikle kelamcılar tarafından tartışılmış bir konudur. Kelam âlimleri Allah?ınemtianın fiyatını direkt yahut dolaylı olarak belirlemek suretiylesosyo ekonomik hayatı tanzim ettiğini belirtmişlerdir. Allah?ın sosyaltanzim ettiğini beyan eden diğer isimler İbn Haldun (ö. 808/1406)Adam Smith (ö. 1790) ve John Bates Clark (ö. 1938) gibi sosyolojiveya iktisat sosyolojisi konusunda mütehassıs olan şahsiyetlerdir.Bu isimlere ve bazı kelamcılara göre her insanın beşerî ve tabiî ihtiyaçları onu iş bölümüne zorlar. Bu etken ile insanlar ihtiyaçlarınıgidermeye çalışırken tüm sosyal hayatın düzen içerisinde devametmesini sağlarlar. Bu konuya münhasır bazı âyetler ekseninde tefsir literatürünü tahlil ettiğimizde sosyologların beyan ettiği görüşünhâkim olduğunu görmekteyiz. Allah insanları ekonomik imkânlar veyetenekler bakımından birbirinden farklı yaratmış, bu farklılıklarsosyal hayatın düzenini sağlamıştır. Makalenin gayesi tefsir literatürünce çalışmamıza konu olan olguya dair beyan edilen hususlarıtafsil etmektir.Öğe The Matter Designation of Caliphate with Nass/Verses(Ataturk Univ, Fac Theology, 2018) Ayhan, BayramThe most important and ever-continuing trouble faced by Islam ummah after the death of Prophet Mohammad is caliphate. In historical process, the Shia complicated the matter by making caliphate a subject of faith. According to the Shia, the caliphate of Ali was determined by nass and there are dozens of verses confirming this fact. Especially Shia of Imamiyyah, doesn't only advocate that the caliphate Ali's right after the Prophet Muhammad, they also embark upon constraining glosses which dedicate a lot of verses of Qur'an to Ali. In this context, they make comments that bring Prophet Mohammad and companions under suspicion. Sunni commentators say that the caliphate wasn't designated by any verses or hadiths and they criticize the verses glossed as allocated to Ali. Additionally, they say that the historical event righted the caliphate Abu Bakr. Abu Bakr had been the imam of companions when prophet was alive, and Omar proved this event and emphasized Abu Bakr's merit. Moreover, the sunni commentators criticize the Shia's discredit for Abu Bakr and companions although there are a lot of verses that aggrandize Abu Bakr. This article aims to analyze mentioned events. The result is tried to be reached whether the Sunni commentators' interpretation is appropriate to accurate narratives, and that the opinion which Shia infer the verses out of meaning world for bigotry of sect and dicredit for Abu Bakr, and Shia causes companions to seem incorrect when they want to aggrandize to Ali.