Yazar "Karaoğlan, Arslan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe AHKÂM-I KUR’ÂNİYE’NİN GÜNÜMÜZE BAKAN YÖNÜ: KONYALI MEHMED VEHBİ EFENDİ ÖRNEĞİ(2020) Karaoğlan, ArslanAhkâm tefsirleri ekseriyetle cezalar, ibadetler, bireyin bireyle; bireyin diğer fertlerle vetoplumların birbiriyle olan ilişkilerini düzenleyen âyetlerin tefsirini kapsamaktadır.Konuları merkeze alarak yapılan tefsir yönteminin en eski çeşidini ahkâm âyetleritefsirleri oluşturmaktadır. Bu bağlamda Mukâtil b. Süleyman’ın Tefsîru Hamsi Mie ÂyeMine’l-Kur’ân’ı ilk olarak telif edilen fıkhî tefsirdir. Daha sonra bölge ve zamana bağlıolarak birçok ahkâmü’l- Kur’ân türü eserler kaleme alınmıştır. Makalemize konu olanKonyalı Mehmed Vehbi’nin Ahkâm-ı Kur’âniye isimli tefsiri, son dönemde telif edilmişbir ahkâm tefsiridir. Ancak bu kitabın gerek telif uslubu ve gerekse, içerik açısındandiğer ahkâm tefsirlerine göre dikkat çeken yönleri bulunmaktadır. Bu makalede,Mehmed Vehbi Efendi’nin Ahkâm-ı Kur’âniye isimli eserinde yer alan yöntemi ve elealdığı konular incelenmektedir. Bu açıdan bakıldığında Ahkâm-ı Kurâniye, klasik ahkâmtefsirlerinin metodolojisi ve ele alınan konuları yönünden farklılık arz etmektedir. Bunagöre müfessir yaşadığı çağın sosyal problemlerine ve sıkıntılarına duyarsız kalmamışsorumluluk bilinci yüksek bir alim olarak bu sorunlara ve problemlere cevap ve çözümüretmiştir. Mehmed Vehbi Efendi, kaleme aldığı bu eserinde bireyleri ve toplumuilgilendiren birçok konuyu ve meseleyi ele almıştır. Ayrıca konuları ele alırken izlediğibelli bir sistematik yöntem bulunmamaktadır. Ancak son yüzyılın ilk yarısında kalemealınan ilk fıkhî tefsir olması açısından bu alanda önemli bir değere sahip olduğunadikkat çekilmiştir.Öğe Etkili İletişim Açısından Kur’ân’daki Beden Diline Dair Unsurlar(2023) Karaoğlan, ArslanBeden dili, verici ve alıcı yönüyle iki taraflı bir bilişimden teşekkül etmektedir. Dolayısıyla bu dili kullanmak önemli olduğu kadar, diğerlerinin dilini okumak da iletişimin bir gereği ve gerçeğidir. İnsanların duygu, düşünce, istek, gereksinim ve ruhsal zenginliklerini paylaşmada kullandıkları konuşma dilinin dışında yer alan esas öge beden dilidir. Beden dili ile verilen mesajlar, insanlarla anlaşmada en temel araçlardandır. Bu bakımdan duygu, düşünce ve tavırları yansıtma konusunda beden dili, sözlü dilden daha büyük bir etkiye sahiptir. Anlaşıldığı üzere, vahyin indirilmesiyle ortaya çıkan yazılı ve şifahi din dilinin yanı sıra, tarihin farklı evrelerinde insanlara söz ve edimleriyle rol model olmak üzere peygamberlerin gönderilmiş olması, dinin anlatılması ve yaşanmasında beden dilinin ne kadar değerli ve fonksiyonel olduğunu göstermek için yeterlidir. Kur'ân, bazen ilk muhatapların ilâhî mesaj karşısındaki davranışlarına vurgu yapmış, bazen de kıyamete kadar var olacak birey ve toplumların Kur’ân’a karşı ortaya koydukları davranışlara dikkat çekerek insanın psikolojik nitelikleri hakkında bilgi vermiştir. Kur'ân, bu amaçla konuşmanın yeterli olmadığı durumda beden diline vurgu yapmıştır. Ayrıca onda bir mesaj karşısında olumsuz tutum içinde olan bir kimsenin, bu tavrını bedensel hareketlerle nasıl ortaya koyduğuna ilişkin bilgiler mevcuttur. Böylece bildirişimdeki verimi artırıp, mesajlar karşısındaki tavırları belirleyerek tebliğciye, muhatabı tanıma konusunda yeni ve farklı açılımlar sağlar. Beden dilinin verdiği mesajı anlamanın en iyi ve en doğru yolu bedenin ve organlarının hareketlerinin bir bütün olarak değerlendirmekten geçtiğini söylemek mümkündür. Örneğin insanoğlunun hissettiği sevinç ve üzüntü yüzünde belirir ve bu durum muhataplar tarafından çok net anlaşılır. Dolayısıyla yüz, mutluluğu ve kederi dışa vuran bir yapıya sahiptir. Bir başka ifadeyle insanın taşıdığı psikolojik hal, yüzdeki kasların aldığı şekli daha belirleyici kılmaktadır. Sevinçli olan ile sıkıntı içindeki kişinin kan dolaşımı farklı olacağından buna bağlı olarak yüzünde de değişiklik olacaktır. Çehre kalbin aynası olduğuna göre iç dünyada var olan mutluluk, sıkıntı ve keder gibi duyguların ilk yansıdığı yerin yüz olduğunu söylemek mümkündür. Bu çerçevede eylem ve hareket gruplarına bakmadan bir hareketi değerlendirmek ve yorumlamak yanlış anlamalara sebep olabilir. Yapılan araştırmalar, sözsüz işaretlerin, söz karşısında daha etkili olduğuna dikkat çekmiş, ikisi arasında zıtlık olduğunda sözel olmayan hareketlerin daha belirleyici olduğuna vurgu yapmaktadır. Bundaki haklılık oranı, beden hareketlerinin kendiliğinden meydana gelip kontrol altına almanın mümkün olmamasıdır. İnsanın sosyal çevreye karşı tavrı, beden dili ile anlaşıldığından, onları iyi kavrayıp anlamak için bu dilin sinyallerinin bilinmesiyle ve sağlıklı okunmasıyla doğru orantılıdır. Bu makalede Kur’ân’da beden diline ait birçok kavramın varlığına dikkat çekilmiştir. Sözgelimi âyet (alamet, işaret), sembol, remz (kaş, göz, dudak, baş, el-kol hareketleri), vahy (işaret) ve savm (sukut etme) ve beyan gibi kavramlar bunlar arasındadır. Bu incelemede, beden dilinin işlevsel olarak, iletişimdeki yeri ve görevi saptanmış ve onun kategorik çerçevesi çizilmeye çalışılmıştır. Daha sonra son dönemde bütün dünyada değeri ve popülaritesi artan beden dilinin, Kur’ân’daki kullanım yeri ve oranı üzerinde durulmuştur. Böylelikle beden dilinin ilâhî hitabın muhatap kitleye etkili bir şekilde iletilmesinde önemli bir katkısı olduğu net bir şekilde anlaşılmaktadır.Öğe İhtiyaçlar Hiyerarşisini ve İktisadın Bireyini Kur’ân’ın Bazı Âyetleri Üzerinden Değerlendirme(2020) Karaoğlan, ArslanBirey ve toplumların yaşamlarını sürdürmelerinde mal ve hizmetin çok büyük birönemi vardır. Onlar, bu ihtiyaçlarını temin etmek için üretimin bir üyesi olurlar.Gerek üretim sürecinde gerekse üretim aşamasında yararlanılacak üretimfaktörlerinde ihtiyaç kavramı belirleyici bir özelliğe sahiptir. Kur’ân, insanın maddîzevk ve isteklerinin yerine manevî haz ve tatminin sınırlılığını esas alan birgereksinim yönelişi belirlemiş, üretim, paylaşım ve tüketim ilkelerini bu temelüzerine inşa etmiştir. İnsanın iktisadi eylem ve tutumlarını, ahlaki değerleri ve diniölçütler biçimlendirmektedir. Bu makalede ihtiyaçlar hiyerarşisinin çerçevesi,değişkenleri ve sabiteleri var mıdır? sorularına cevap aranmıştır. Bu bağlamdaKur’ân’ın, lüks ve gösteriş odaklı tüketime ve israfa getirdiği yasaklamalar gerek bireygerekse toplumun çoğunluğunu ilgilendiren ihtiyaç kalemlerini ve oranını belirleyiciolacaktır. Bu makalede, bireysel özgürlük adı altında gereksinimlerin sınırsızlığıalgısını yaygın bir görüşmüş gibi gündeme getiren Batı eksenli ekonomi anlayışınınMüslüman birey ve toplumları mutlu edemediğine dikkat çekilmiştir.Öğe Kahramanmaraş’ın Kurtuluşunda Etkin Olan Paradigmanın Kur’ânî Referansları(2020) Karaoğlan, ArslanAnadolu Coğrafyasının, yaşamlarını sürdürebilmeleri ve uluslararası platformda söz sahibi olmaları için defalarca sömürgeci güçlere ve yapılara karşı özgürlük ve hürriyet savaşımına girdikleri olmuştur. Verilen bu mücadeleyi bütün dünyaya örnek olacak şekilde yüce milletimiz ortaya koymuş en büyük gücünü de inanç değerlerinden ve tarihi geleneğinden almıştır. Kanaatimizce bu mücadeleyi aktif hale getiren bu paradigmanın en temel unsuru güçlü bir iman, Allah ve Peygamber sevgisidir. Bu mücadeleyi veren kentlerden biri de Kahramanmaraş’tır. Maraş Millî Mücadelede destan yazarak Kurtuluş savaşımıza yön veren şehirlerin başında gelmektedir. Milli mücadelede etkin olan paradigmanın dini mefkûresi ve Kur’ânî referansları üzerinde maalesef günümüzde hassasiyetle durulmamakta ve yok edilmeye çalışılmaktadır.Dinî düşüncenin ve Kur’ânî referansların milli mücadeleye kattığı canlılık ve verdiği katkı, ‘cihat’, ‘gaza’ (fetih), ‘şehitlik’, ‘gazilik’, ‘semboller’, ‘vatan sevgisi’, ‘Cuma namazının özgür bir ortamda kılınabileceği’, ‘askerlik ve namusun kutsallığı inançları’, ‘hayatın merkezinde camilerin işlevselliği’, ‘mücadelenin verildiği ortamda yaşayan ulemanın dik ve ilkeli duruşları’ kanalıyla olmuştur. Makalede sıralanan bazı ögeler Kur’ân perspektifinden ele alınmış, millî mücadelede ve vatan savunmasında büyük bir katkı sağladığına vurgu yapılmıştır.Öğe Kur’an’da Anlatılan Münafık Tipolojilerinin En Belirgin Karakteristik Özellikleri -Nisâ 142-143. Ayetleri Örneği-(2019) Karaoğlan, ArslanKur’an-ı Kerim’de muhataplar inançları bağlamında iman edenler ve inkâredenler şeklinde iki kategoriye ayrıldığı, buna ek olarak iman ile inkâr arasındayer alan münafıkların da üçüncü bir inanç grubunu oluşturduğu görülmektedir.Genelde insanların özelde ümmetin en tehlikeli düşmanları münafıklardır. Onlar, yaşamlarının bir parçası olan aldatma eylemini bir başka renge boyamak suretiyle iletişim halinde olduğu bireyleri ve toplumu yanıltmaya çalışır. İslam’ıninşa ettiği erdemli toplumu karıştırmak için başvurdukları içe ve dışa yönelikoyunlarına, bu oyunlara ortak olanlara hem Kur’an hem de Hz. Peygamber (a.s.)dikkat çekmiştir. Bu çerçevede Nisâ 142-143. ayetleri perspektifinden münafıktipolojisinin özellikleri ortaya konmuştur.Münafıklar, her açıdan ispat edilmiştir ki sosyal ve ekonomik statüye erişmekiçin arzuladıkları şeyleri inatçı bir şekilde dalgalandırmış ve harekete geçirmişlerdir. Yapmak, görmek ve işitmek istedikleri şeyleri elde etme hiyerarşisinde heryolu meşru saymışlardır. Sosyal ve kültürel faktörlerin etkisiyle Müslümanlarakarşı huysuzlukları, intikamcılık duyguları, saygısızlıkları ve buna bağlı birçokolumsuz davranımları artmıştır. Sözün özü münafık insanlar, “psikolojik ihtiyaçlar dini” veya “fonksiyonel din” olarak da isimlendirilen dış güdümlü dindarlıkyaklaşımını benimsemişlerdir. Bu düşüncenin odağında dinî değerler birinci derecede önemini ve anlamını yitirmiştir.Öğe Kur’ân’da İhbât Kavramı ve Muhbitlerin Nitelikleri(2023) Karaoğlan, ArslanBilimsel ve edebî çalışmalarda kavramlar ve kelimeler çok önemli olup anlamın belirlenmesi ve etkisi açısından künhüne vakıf olunması gereken aşamalardan biridir. Bu durum ilahi mesajın yer aldığı Kur’ân-ı Kerîm ve onun yorumu olan tefsir ilmi için olursa önemi daha da fazladır. Dolayısıyla Kelâmullahın sahih anlaşılabilmesi için onda yer alan kavramları ve kelimeleri de etraflı bir şekilde bilmek gerekir. Bu kavramlardan biri de ihbâttır. Kur’ân’da Hz. Peygamber (sav) özelinde bu kelime erdemli bir davranış olarak bütün inananları kapsamış ve bu vasfı taşıyanlara muhbitîn denilmiştir. Bu çalışmada tefsirlerde ve klasik sözlüklerde verilen bilgiler ışığında ihbât kavramının etimolojik tahlili ve büyük ölçüde ilgili âyetlerle sınırlı olarak muhbitînin temel özellikleri üzerinde duruldu. Bu alanda yapılan çalışmaların yeterli olmadığından hareketle literatür taraması ve bilgilerin analizinin metot olarak benimseneceği incelemede ihbât kavramının amel ve davranışlara nasıl yansıdığı ve bunun Allah katındaki değeri ortaya konmaktadırÖğe Mâturîdî’ye Göre Nesih Problematiği(2019) Karaoğlan, Arslanİslam inanç sisteminde Sünnî teoloji ekolünün otoritelerinden olan Mâturîdî (ö. 333/944) kelâm, fıkıh ve tefsir gibi birçok ilimdalında pek çok eser kaleme almıştır. Bu eserlerden biri olanTe?vîlâtü?l-Kur?ân, onun düşüncesini ve o günün tefsir geleneğinigünümüze aktarması açısından oldukça çok önemlidir. Bu araştırmamızda, Mâturîdî?nin Te?vîlâtü?l-Kur?ân isimli tefsirinden yola çıkarak, müfessirin neshe dair görü?lerine ve klasik tefsir geleneğindeneshe mesnet gösterilen âyetleri anlam-yorum ekseninde nasıl elealdığına vurgu yapılmıştır.Kendisi nesih anlayışının tamamında ehl-i sünnetin bünyesinde gelen yorumları mutlak doğru olduğu tezini kuvvetlendiren birdil dizgesini mi savunmuş yoksa büyük ölçüde ezber bozan bir yöneliş mi sergilemiştir? Ayrıca Mâturîdî nesih anlayışını hangi paradigma üzerine inşa etmiştir? Nesih olgusu nassların mı yoksa hükümlerinin mi ortadan kaldırılmasını ifade etmektedir? Bu sorularacevap aranmıştır. Nesih fenomeni vahiy ile olgu arasındaki diyalektiğin en güçlü delili olup tefsir ilminin önemli ve tartı?malı konularından bir tanesidir.Öğe Nahl Sûresinin 125. Âyeti Perspektifinde Din Dilinin Yeniden İnşâ Edilmesinin Gerekliliği Üzerine Bir Analiz(2020) Karaoğlan, ArslanDil, insanlar için ortak bir iletişim aracıdır. Bireyler dil aracılığı ile anladığı ve algıladığı şeylerianlatır ve onunla kimlik kazanır. Bu çerçevede muhatap kitleye dinin öğretilerini iletmek, onlara dinibilgileri anlamadıkları bir dil ile ve yöntemsiz olarak aktarmak değildir. Üzülerek belirtilmelidir ki bugünyaşanan çağda din, olması gereken vasat ölçekte bir dille anlatılmamaktadır. Belki de din diye dininşekilselliği hedef kitleye sunulmaktadır. Böyle bir tutum, birey ve toplumlarda istenen dönüşümün vedeğişimin sağlanmasına katkı sağlamamaktadır. Bu bağlamda hali hazırdaki kullanılan din diliningözden geçirilmesine ve yeniden kurgulanmasına gereksinim vardır. Kur’an’ın din dili Allah merkezlidir.Bu durum göz ardı edilirse Allah’a iman, ahlakî işlevselliğini gerçekleştirememektedir. İslam’ı tebliğ vedavette Kur’ân odaklı bir din dilini kullanmak, dinin hedef kitleye sağlıklı, doğru ve etkili bir biçimdeiletilmesinde önemli bir dönüm noktası olacaktır. Bundan dolayı dinin sabiteleri ve değişkenleri üzerineinşa edilecek olan din dili özlenen bu durumu ortaya çıkarabilir. Dinin sabitelerinin değişmeyeceğini, dinindeğişkenleri noktasında farklı yorumların yapılabileceğini, farklı düşünmenin düşmanlığı ortayaçıkarmayacağını ortaya koyan faydalı ve güzel bir din dili kullanılmalıdır. İnsanlığın ve ümmetin kurtuluşuaçısından din dilinin mutlaka içinin iyi ve erdemli değerlerle doldurulması gerekir. Sağlam temeller üzerineinşa edilen din dili, toplumu bir araya getiren temel kurucu değerlerin aşınmasına sebep olmaz. Tamaksine o, dinin temel ilkelerini belli bir yöntemle hedef kitleye aktarmada büyük bir görev icra eder.Din dilinin içeriğini, söylem itibariyle zaman ve şartlara göre İslâm’ı, muhataplarına anlatmayeterliliğine sahip uslûp ve seviye doldurmaktadır. Yoksa din dili ile salt, Yahudilerin kullandığı İbranîce,Hıristiyanların kullandığı Ârâmîce, Müslümanların din dili olarak kullandığı Arapça gibi bir lisananlaşılmamalıdır. Bir başka ifadeyle din dili ile dinin, Müslümanlara kazandırdığı temel bakış açısını,tutumunu ve davranışlarını muhatap kitleye doğru ve yerinde ulaştırması için kullanılan üslupkastedilmektedir. Buna göre din dili; dinin muhatap kitleye tebliğ edilmesi “rasyonel, mantıki tutarlılıkiçerisinde ve ikna edici bir dil ile nasıl sağlanır” sorusuna verilen cevaptır. Demek oluyor ki, din dilindenkastedilen şey davet dilidir. Din dilinin yeniden inşasının ya da yenilenmesinin gerekliliği ile dininyenilenmesi veya değiştirilmesinin gerekliliği kesinlikle anlaşılmamalıdır. Bundan anlaşılacak olan, dininnâzil olduğu hal üzere temel dinamiklerini koruyup, onun sabite ve değişkenlerini bütün insanlığa en iyişekilde sunmaktır. İslam dünyasında ortaya çıkan ve beslendikleri kaynakları zayıf olan kötü akımlar veyönelişler, dinî söylemin/din dilinin yeniden inşasının ve gözden geçirilmesinin gerekliliğini hızlandırmıştır. Buna göre günümüz insanının zihin ve gönül dünyasında beliren sorulara ve ortaya çıkansorunlara cevap verebilecek nitelikte bir din dilinin oluşumunu şekillendirmek önemlidir.Bu makalede Nahl Sûresi’nin 125. âyeti çerçevesinde dine davette oluşturulan din dilinin içeriğindeyer alması gereken hikmet, güzel öğüt ve en güzel mücadele ögesine dikkat çekilmiş, Kur’an-ı Hakim’deyer alan tartışma örneklerine temas edilmiş, dine davet kapsamında tartışma kültürünün parametrelerinevurgu yapılmıştırÖğe Nûr Sûresi 39-40. Âyetleri Bağlamında İnkârcı Tutum ve Davranışların Allah Katındaki Değeri(2019) Karaoğlan, ArslanKur’ân, çağlar üstü bir yönelişle başta mü’minlerin yanında bütün inkârcıların tutum ve davranışlarının maddî ve manevî değerine vurgu yapar. Buradan hareketle bu makalede olumsuz bir olgu olarak inkârın bireyler üzerindeki etkileşimi ve inkârcı amellerin Allah katındaki değeri ele alınmıştır. Kur’ân, inkâr duygusuna alternatif olarak iman duygusunu önermiş, teslimiyetin İslâm ahlâk nizamı düzleminde küçümsenemez bir fonksiyonu olduğuna dikkat çekmiştir. Dolayısıyla en büyük günah olan inkârdan kurtulma yoluna girilmediği sürece affa açık bir kapının olmadığını söylemek mümkündür. Bu çerçevede araştırmanın öbeğini Nûr Sûresi 39-40. âyetler oluşturmakla beraber konu bütünlüğünü korumak kaydıyla diğer âyetlerden de yararlanılmıştır. Kur’ân’ın genel konteksinden bütün insanların ontolojik olarak eşit oldukları, üstünlüğün dinî ve ahlakî görevleri en doğru şekilde yerine getirmede olduğunu söylemek mümkündür. Kur’ân’a göre iman olgusundan yoksun her türlü tavır ve duruşun değerler erozyonuna uğradığı, iman temelli olmayan amelin sevap boyutuna ilişkin bir veri olmadığı söylenebilir.Öğe Tefsirlerde Rivâyet Ve Dirâyet Ayrımının Objektifliği Sorunsalı(2023) Karaoğlan, ArslanEkseriyetle tefsirler, rivâyet ve dirâyet olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Lakin hemen hemen her rivâyet tefsirinde dirâyetin, her dirâyet tefsirinde de rivâyetin öğelerinin bulunduğu görülmektedir. Bu tespitlere rağmen tefsirlerin, rivâyet ve dirâyet şeklinde iki türü bulunmaktadır. Bu kategorizenin ne kadar sahih olduğu tartışılmalıdır. Tefsirlerin rivâyet ve dirâyet şeklinde tasnif edilmesi, birçok problemi de gün yüzüne çıkarmaktadır. Nitekim yapılan bu ayrım, tefsir okuyucularının zihinlerini olayları tek taraflı değerlendirmeye sevk etmekte, tefsir tarihine bütüncül bakışı engellemekte konu hakkında gelen mevcut görüşlerin farklı yönlerinin görülmesine ket vurmaktadır. Tefsir kitaplarının dirâyet ve rivâyet metotlarına dayanarak ikiye ayrılması konusu tamamen spesifiktir. Bu M. Hüseyin Zehebî'den sonra gündeme gelmiş ve yaygınlaşma noktasında taban bulmuştur. Rivâyet tefsirinin dirâyet tefsirinden tamamen bağımsız bir tefsir çeşidi olarak değerlendirilmesi ilmî kriterler yönünden isabetli bulunmamaktadır. Ne tam bir rivâyet tefsirinin dirâyetten ve ne de dirâyet tefsirinin rivâyetten uzak ve bağımsız olması mümkün değildir. Her iki tefsir türünün içiçe olduğunu ve birbirini tamamladığını söylemek mümkündür. Bu makalede tefsirlerde rivâyet ve dirâyet ayrımı yapılırken ortaya konan ölçütlerin objektif olmadığına, ayrıca bu temel ölçütlerin ayrım noktasında pratiğe yansıtılmasının tam anlamı ile gerçekleşmediğine vurgu yapılmıştır.